Suudi Arabistan-İsrail İlişkileri ve Hamas'ın Saldırısı: Analiz
İsrail basınından The Jerusalem Post’ta yer alan bir analizde Suudi Arabistan ve İsrail ilişkileri değerlendirildi. Hamas’la verdiği savaş üzerinden yapılan analizde İran dini lideri Hamaney’in Müslüman ülkeler için 'siyonist rejimle normalleşme kumarına öncelik veren hükümetlerin zarar göreceği' tehdidi göz önünde tutuldu. Öte yandan Biden’ın ise iki ülke arasında nasıl bir rol üstlenmesi gerektiği de tayin edildi. The Jerusalem Post’ta yer alan analiz şöyle: 'Hamas'ın 7 Ekim'deki yıkıcı saldırısının yol açtığı insan kaybının yanında bir başka kayıp da Israil ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik ABD öncülüğündeki çaba. Saldırıdan birkaç gün önce, İran'ın dini lideri Ali Hamaney 'siyonist rejimle normalleşme kumarına öncelik veren hükümetlerin zarar göreceği' uyarısında bulundu. Hamaney ve İran'ın terörist vekilleri için dünyanın tek Yahudi devleti ile dünyanın en etkili Müslüman devleti olan Suudi Arabistan arasındaki barış ihtimali ideolojilerinin merkezinde duran proje için ölümcül bir tehlike oluşturuyordu: Israil'i yok etmek. Suudi Arabistan'ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MBS olarak biliniyor) geçen ay Fox News'e, 'Normallesmeye her geçen gün daha da yaklaşıyoruz.' dedi. Iran ve Lübnan Hizbullahı tarafından silahlandırılan, finanse edilen ve eğitilen Hamas'ın katliamı süreci sekteye uğratmak için biçilmiş kaftandı. Kötü haber: Şimdilik basardılar. İyi haber ise normalleşme kurtarılabilir. Barış treninin geçici olarak sekteye uğraması kalıcı bir raydan çıkma anlamına gelmek zorunda değil. Ancak treni tekrar rayına oturtmak için Başkan Joe Biden'ın kararlı bir liderlik sergilemesi gerekecek; hem Hamas ve İranlı destekçilerinin başlattıkları savaşta yıkıcı bir yenilgiye uğramalarını sağlamak hem de MBS'nin İran'ın yok edici varoluş nedenine darbe vurabilecek diplomasiyi yeniden başlatmasına yardımcı olmak için. 7 Ekim'den önce MBS, caydırıcı gücü ezici olan ve ordusu Orta Doğu'daki en yetkin ordu olan bir Israil ile normalleşmeye yaklaştığını düşünüyordu. Hamas'ın katliamı bu varsayımda bir delik açtı. Bunun yerine Krallığın en tehlikeli düşmanı olan Iran ile terörist müttefikleri yükselişe geçti ve kendilerine karsı gelen herkese büyük zararlar verebilecek kapasiteye sahipler. Siyasi açıdan Hamas'ın saldırısı, MBS için Israil'e yönelik herhangi bir hızlı hareketin maliyetini katlanarak arttırdı. Bölgesel sükunetin göreceli olduğu koşullarda bile barış yapmak Suudi lider için gerçek riskler oluşturuyordu. MBS, normalleşmeye yönelik orijinal tezinin -ezici Israil gücü ve Amerikan güvenlik garantilerinin birleşimine dayanan bir tez- Krallığın gelecekteki istikrarını ve refahını güvence altına almak için en iyi bahis olmaya devam ettiğinden emin olmalıdır. Elbette bu sonuca ulaşmak her şeyden önce Israil'e bağlı. Fakat krizin patlak vermesinden bu yana Biden'ın mükemmel bir şekilde sağladığı türden açık bir ABD desteği olmadan bu gerçekleşmeyecektir. Simdi bu desteğin, Israil gerçekten soykırıma varan bir tehdidi bertaraf etmek için gerekeni yaparken dünyanın geri kalanının büyük bir kısmının yalpalamaya meyilli olduğu önümüzdeki zor günlerde de sürdürülmesi gerekiyor. Israil-Suudi normalleşmesini kurtarmak için gerekli olan ikinci şey, Biden'ın Suudi liderle kişisel ilişkisini iki katına çıkararak MBS'nin sicilindeki karanlık bölümlerle ilgili kalan endişelerini ortadan kaldırmasıdır.'